Sex Hikayeleri

4 ay önce - Admin Ekledi - 1826 Kez Okundu

Dolar Yükselince Annem Yaraklara Geldi – Sex Hikaye

Dolar Yükselince Annem Yaraklara Geldi – Sex Hikaye

Merhaba, adım Necmi. 27 yaşındayım. Mersin’de üvey annemle birlikte yaşıyorum. Babam ölünce oturduğumuz evle küçük bir bakkal dükkanı miras olarak kaldı. Ancak dükkan uzun zamandır kapalıydı. Babam son senelerinde yatalak olduğu için kapatmıştı bakkalı. Annem sürekli bakkalı yeniden açıp işletmeye devam etmemi, onun babamın emaneti olduğunu söyleyip durdu. Babamın çalıştırdığı zamanlarda bile doğru düzgün iş yapmayan dükkan için, “O bakkal bize ata baba yadigarıdır, nasıl kapatırız oğlum?” diyerek beni ikna etmeye çalıştı uzun zaman.

Özel sektörde iyi kötü maaşlı bir işim ve sigortam olduğu halde annemin ısrarlarına dayanamayıp işimi bıraktım ve bakkalı yeniden açtım. Uzun zaman kapalı kaldığı için dükkan bakımsız kalmıştı. Hem içeriyi yenilemek hem de yeni mallar koymak gerekiyordu. Ama bunun için de para gerekliydi.

Elimdekilerden hariç annemin iki bileziğini bozdurdum. Üzerine de bankadan kredi çekmek istedim, ama alamadım. O zaman bir arkadaşım vasıtası ile tanıştığım, Abuzer adında bir tefeciden borç para istedim.

Abuzer’in gerçek işi araba galericiliğiydi. Parayı Türk Lirası istediğim halde Abuzer bana Dolar ile borç vereceğini söyledi. “Ben sadece Dolar’la para veririm, işine gelirse!” demişti. Anneme konuyu açtığımda, “Olsun oğlum, Lira olsun Dolar olsun önemli değil, yeter ki biz açalım orayı, Allah büyük, beraber çalışır öderiz!” deyince, ben de Abuzer’e gidip senet karşılığında parayı aldım.

Dükkanın içini yeniledim, yeni mallar koydum. Annem de babamın zamanında olduğu gibi bana yardım ediyor, çalışıyordu. Satışlar ilk zamanlar idare ediyorsa da sonradan iyi gitmemeye başladı. Satışların çoğu veresiyeydi. Veresiye defteri iyice şişmişti ama tahsilat çok azdı. Aynı zamanda etrafımız ucuzluk marketleri ile dolmuştu ve insanlar oralardan parası yoksa bile kredi kartı ile alışveriş yapıyordu. Benim küçük bakkalıma uğrayan kalmamıştı.

Abuzer’in ilk birkaç taksitini ödeyebilmiştim sadece. Satışların iyi gitmemesinin üzerine Dolar da çok yükselince iflahım kesilmişti. Eski Doğan marka arabamı sattım, ama o bile kurtarmadı beni. Annem de elinden geldiği kadar bana destek olmaya çalışıyordu, ama hiçbiri işe yaramıyordu.

Borçları ödeyemez hale gelince Abuzer’in tehditleri başladı. Beni devamlı arayıp parasını istiyor, küfür ediyordu. Annem de bu durumdan korkuyordu doğal olarak. Annem onunla konuşarak anlaşmamı istiyordu. Ben de ona adamın anlaşmaya yanaşmadığını, parasını istediğini söylüyordum.

Annem, “Beraber gidelim oğlum. Ben konuşur anlatırım derdimizi. Kadın olduğum için bana bir şey diyemez. Hem tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. Ucunda ölüm yok ya!” diyordu sürekli. Ben de sonunda, “Tamam!” dedim ve bir akşamüstü beraber tefecinin yolunu tuttuk…

Abuzer beni görünce, “Parayı mı getirdin?” dedi sert bir sesle. Benden önce annem atılıp, “Yok Abuzer Bey, konuşmaya geldik!” dedi. Bunun Abuzer için bir anlam ifade edeceğini sanmıştı annem, ama yanılıyordu. “Ne konuşacaksınız?” dedi masasından hiç kalkmadan. Annem gene benden önce davranıp, “Sen ayağına gelen misafire böyle mi davranıyon?” dediğinde ayağa kalktı.

Parlak kumaşlı pantolonunu çekip kirli, sarı dişlerini göstererek güldü ve “Kim bu, anan mı?” diye sordu. “Evet!” dediğimde, annem, “Anasıyım, senle konuşmaya geldik!” dedi yine. “İyi iyi, şöyle geçin, konuşalım bakalım, ne konuşacaksak?” dedi ve eliyle arka taraftaki bir yeri gösterdi.

Biz oraya geçerken galerinin cam kapısını kilitlediğini gördüm. Anneme uyup gelmekle hata ettiğimi o zaman anladım. “Anne gidelim, bu herifle konuşulmaz!” diye fısıldadım kulağına. Ama annem, “Ne diye gidelim oğlum, daha yeni geldik, dur hele!” dedi karşılık olarak. Annem konuşarak işi çözebileceğimizi sanıyordu halen. Abuzer’i yeterince tanımıyordu.

Geçtiğimiz yer önden paravanla ayrılan oda gibi bir yerdi. Dışardan görünmüyordu burası. İçerde bizden başka Abuzer’in üç adamı daha vardı. Kalın bir sigarayı ortalarında dolaştırıyorlardı, içtiklerinin esrar olduğunu anladım. Üçü de tekin tipler değildi. Borç almaya geldiğim zaman da görmüştüm onları. Vakkas ve Halim’in hapisten yeni çıktığını, Remzi adındaki diğerinin de bir sürü suçtan sabıkalı olduğunu duymuştum.

İçlerinde en büyük görüneni Vakkas’dı. Vakkas bana, “Hoş geldin gardaş!” derken diğer ikisinin gözü annemin üzerindeydi. Anneme yine, “Gidelim, başımıza iş açacaklar!” diye fısıldadım, ama annem, “Dur hele oğlum Allah Allah, konuşalım önce!” diyerek beni tersledi. Adamlardan o da çok rahatsız olmuştu, ama bir şey diyecek hali yoktu. Benden çok o gelmek istemişti.

Abuzer yanımıza gelince annem hemen konuyu açtı. Abuzer alaycı bakışlarla bir bana bir anneme bakıp duruyor ama annemin konuşmasını hiç dinlemiyordu. Ancak annem konuşmasını bitirince, “Hanım bırak şimdi bu süslü lafları, ben paramı istiyorum!” diye sert bir karşılık verdi.

Annem, “Yeniden düzenle borcumuzu, ödemeyecek değiliz, kaçmıyoruz. Ama Dolar çok yükseldi, belimizi büktü. Ödeyemiyoruz bu şekilde. Borçlarımızı Türk Lirasına çevir, öyle senet yap ödeyelim!” deyince, Abuzer, “Ben oğluna en başında sadece Dolar veririm dedim, sen de tamam demişsin, ben de verdim. Şimdi kalkmış benden Türk Lirasıyla senet istiyorsun, benim alnımda enayi mi yazıyor koca karı. Ben sadece Dolar’la para veririm, bunu bana gelen herkes de bilir. Hem ben banka mıyım yeniden düzenleme yapayım. Ben yeni senet falan yapmam, ya borçlarınızı getirirsiniz yada senetleri işleme koyarım, neyiniz var neyiniz yok elinizden alırım!” dedi karşılık olarak.

İçerdeki ortam gittikçe elektriklenmeye başlamıştı. Abuzer bana, “Sen adam değil misin lan ananı da alıp gelmişsin buraya pezevenk!” deyince, “Düzgün konuş!” dedim öfkeyle. Ancak Abuzer düzgün konuşacak bir tip değildi. Annem de, “Abuzer Bey sen nasıl konuşuyorsun?” deyince, Abuzer, “Senden mi öğrenecem ben nasıl konuşacağımı?” dedi yanıt olarak.

Sonra da, “Bu parayı sike sike ödeyeceksiniz!” deyince, annem, “Sen nasıl konuşuyon?” dedi bağırarak. Abuzer karşısında kadın olmuş, erkek olmuş fark etmeksizin konuşan biriydi. Annemin bağırmasına karşılık, “Bana bak koca karı, ya parayı ödersiniz yada ben başka türlü almasını bilirim!” dedi sertçe.

Abuzer’in bu sözleri üzerine annem, “Sen tefecilik yapıyorsun, seni polise söyliycem!” dediğinde kıyamet koptu. Abuzer anneme küfretmeye başladı. Bunun üzerine Abuzer’in üzerine yürüdüm ama araya adamları girdi. O kadar öfkelenmiştim ki orada bizden hariç üç kişi olduğunu unutmuştum.

Abuzer’in adamları beni tutarak vurmaya başladılar. Üç kişi oldukları için gücüm yetmiyordu. Abuzer de annemi kolundan ve ağzından tutmuş bağırmasını hareket etmesini önlüyordu. Annem elinde kuş gibi çırpınıyordu. Beni epey hırpaladılar. Ağzım yüzüm kan içinde kalmıştı.

Abuzer, “Sen laftan anlamıyorsun, sana bir ders verelim de aklın başına gelsin!” dedi anneme. Arkasında kalan bir kapıyı açarak annemi içeri sürüklerken adamları da beni tutup oraya götürdüler.

Burası penceresi olmayan dikdörtgen şeklinde bir odaydı. Uzun duvarlardan birinin önünde metal bir karyola vardı. Odanın duvarlarına arabesk şarkıcıları ile pørnø dergilerden kesilmiş sayfalar yapıştırılmıştı bir sürü. Üzerine gazete kağıdı serilmiş küçük bir masa ile önündeki sandalyeden hariç başka da eşya yoktu.

İçerinin bu görüntüsü başımıza gelecekler konusunda beni fena korkuttu. Annem duvardaki pørnø resimlere bakmamak için gözlerini kaçırarak, “Allah belanı versin hayvan herif, bırak beni, bırak kolumu, bırakın bizi, oğlumu bırakın!” diye feryat etmeye başladı. Ama kolunu sıkıca tutmuştu Abuzer ve annemin gücü ona yetmiyordu. Ancak boştaki sol eliyle Abuzer’in suratına tokat atmaya muvaffak oldu. Ama bunun karşılığı suratına yediği tokatla yumruk arası bir darbe oldu. Annem sarsılmıştı, Abuzer iri yarı güçlü bir adamdı ve kodumu oturtan tipteydi.

Adamlarına, “Bağlayın şunu!” dedi sandalyeyi göstererek. Adamları masanın önündeki metal kahvehane sandalyesine oturttular zorla ve nerden bulduklarını bilmediğim bir (plastik kablo bağlayıcı) Cırt kelepçe ile ellerimi arkadan bağladılar. Ayaklarımı da aynı şekilde Cırt kelepçelerle sandalyenin ayaklarına bağladıktan sonra ağzımı da koli bandı ile bantladılar.

Abuzer bunlar olurken annemi tutmaya devam ediyordu. Annem sürekli kurtulmak için çırpınıyor, ağlıyordu. Bense olacakları tahmin ediyordum. Öfke ve utançla başımı eğdim. Abuzer’in gözümün önünde annemi sikeceğini anlamıştım.

Abuzer başıyla işaret yapınca Vakkas belinden bir silah çıkarıp başıma dayadı. Silahı gören annem kireç gibi oldu. Abuzer’in elinden kurtulup bana sarıldı sıkıca ve “Yapmayın, vurmayın oğlumu!” diye bağırdı. Abuzer, “Bak hanım, oğlunun ölmesini istemiyorsan dediğimi yapacaksın!” dedi öfkeyle ve yeniden annemi kolundan tutup kendine çekti.

Annem korkudan hıçkırarak ağlıyordu. Abuzer sözlerini tekrarlayınca, annem, “Tamam yapıcam, ne olur yapıcam, bırakın oğlumu, bırakın!” dedi gözyaşları arasında. Abuzer bunun üzerine Vakkas’a tekrar işaret yaptı ve o da silahı başımdan çekti.

Abuzer anneme, “Bu akşam bizi memnun edeceksin, yoksa oğlunu öldürürüz!” dediğinde, annem, “Ne demek istiyorsun?” dedi titreyen sesiyle. Abuzer, “Bu akşam seni sikeceez, itiraz edersen oğlun ölür!” dediğindeyse annem önce şoka uğradı, sonra da suratına vurmaya çalıştı, ama Halim ve Remzi engel olup annemin kollarını tuttular.

Abuzer, “Karar senin!” dedi sakin bir sesle. Bu arada ben de sandalyede kıpırdanıp kurtulmaya çalışınca Vakkas tekrar başıma silah dayadı. Annem silahı görünce, “Tamam, yapıcam, bırakın oğlumu, yapıcam!” dedi korkuyla. Salya sümük ağlamaya devam ediyordu. Dudakları istemsizce titriyordu.

Şimdi annem dört adamın ortasında çaresiz kalmıştı. Ben elim kolum ve hatta ağzım bağlı halde karşısında hiçbir şey yapamadan oturuyordum sandalyede. Abuzer sırıtıp, “Ha şöyle yola gel!” dedi, kirli ve sarı dişlerini göstere göstere gülerken. Ardından Halim ve Remzi’ye, “Siz çıkın!” dedi, ikisi de sırıta sırıta çıkarken başıma silah dayayan Vakkas kaldı içerde.

Adamlar çıkıp kapıyı kapatınca Abuzer soyunmaya başladı. Az sonra üzerinde sadece siyah çorapları ile kalmıştı. Yarağı inik halde bile kasıklarından aşağı sarkıyordu. Annem başını öte tarafa çevirmişti, ağlamasına devam ediyordu. Abuzer yarağını bana doğru sallayıp, “Bununla sikecem ananı, amına koduğumun çocuğu, benim paramı vermemek neymiş görürsün!” dedi. Sonra da anneme, “Hadi yala!” diye bağırdı.

Annem hareketsiz kalınca, “Yala ulan orospu!” diye daha yüksek sesle bağırdı bu sefer. Elinde silah olan Vakkas da annemi omuzlarından tutup zorla diz çöktürdü Abuzer’in önünde. Abuzer’in elinde tespih gibi salladığı yarağı şimdi tam karşısındaydı.

Annem, Remziye adında, 50 yaşında, kapalı, tesettürlü ve namazında niyazında bir kadındır. Beni kendisinin doğurmadığını, çocuğu olmadığı için babamın yeniden evlendiğini, öz annemin babamın ikinci karısı olduğunu, beni doğururken de öldüğünü biliyordum. Yani gerçekte üvey annemdi, beni doğurmamıştı, sütünü emmemiştim. Ama buna rağmen aramızda özlük üveylik gibi bir durum çok nadir olmuştu. Geçmişte birkaç defa beni çok sinirlendirdiği zamanlarda öz değil üvey annem olduğunu söylemiştim yüzüne. O zaman da, “Doğru söylüyorsun, seni ben doğurmadım!” diyerek başını eğmişti.

Onu değil başı açık, üstelik Mersin gibi bir yerde kısa kollu giyerken bile görmemiştim. Beyaz tenli, uzun yüzlü, hafif kilolu bir kadındı. Boyu 1.72 idi. Dışarı çıkarken her zaman üzerinde manto veya pardesü olurdu. Başı hep bağlıydı. Bugün de öyleydi. Üzerinde kolları lastikli ve ayaklarına kadar inen, fermuarlı lacivert renkli bol bir pardesü, başında da omuzlarını ve göğsünü örten siyah beyaz puantiyeli türbanı vardı. Ayakları 40 numaraydı ve eskimiş siyah kolej ayakkabılarını giymişti yine.

Karşısındaki Abuzer ise 45 yaşında, esmer, uzun boylu ve iri yarı, oldukça kıllı pos bıyıklı bir adamdı. 3 karısı ve 14 çocuğu olduğunu ondan para almaya geldiğimde söylemişti, övünerek anlatmıştı bunu.

Annem şimdi Abuzer’in önünde diz çökmüş durumdaydı, başı eğik halde ağlıyordu. Buraya gelmekle büyük hata etmiştik. Annem sözlerimi dinlememişti hiç. Şimdi içinde olduğumuz durumdan benim kadar o da suçluydu. Üstelik beni bakkalı açmaya ikna eden, Abuzer’den Dolarla borç almama sebep olan da oydu. Annemin suçları belki benimkinden de fazlaydı.

Abuzer yarağını sallamaya devam ediyordu. Bu haliyle uzun ve kalın bir sosise benzeyen yarağını annemin tam ağzının önünde sallarken, “Yalasana lan amcık!” dedi sırıtarak. Bu sırada bana da bakıp gülüyordu. Annem başı öne eğik halde, “Oğlumu çıkarın dışarı, onun önünde yapmayın bari kitapsız herifler!” dedi ağlamalarının arasında.

Ancak Abuzer annemin çenesini kavrayıp başını kaldırdı ve zorla bana baktırdı. Annemin gözleri ağlamaktan şişmişti, “Oğlun da görecek, benim paramı vermemek neymiş görsün!” dedi öfkeyle. Annem utançla gözlerini kaçırıyordu bu sırada. Bana bakmamak için direniyordu.

Abuzer tekrar, “Yala!” diye bağırdı. Bir müddet tedirgin duran annem daha sonra Abuzer’in yarağını ağzına aldı. Önce ne yapacağını bilmiyormuş gibi durdu ama sonra sağ eliyle yarağını tutup kafasını da pipetten su içiyormuş gibi çekmeye, emmeye başladı. Abuzer annemin başını türbanı üzerinden okşayıp, “Ohhh, çok güzel, yala benim orospum, yala sürtük!” demeye başladı bu anda.

Çaresiz bir halde karşımda yaşananları görmemek için başımı eğip gözümü kapadım, ama kafama silahın kabzası ile sert bir darbe yedim. O ana kadar sessiz duran Vakkas, “Bak da gör orospu çocuğu, anan nasıl sakso çekiyor izle!” dedi kahkahayla. Ardından da, “Eğer izlemezsen anan gibi seni de sikeriz, sana etek giydirir kadın yaparız, orospu yaparız, anladın mı orospu çocuğu?” dedi. “Biz adamı madam yaparız ulan!” diye adeta kükredi Abuzer bana bakarak. Bu anda annem de ağzındaki yarağı çıkarttı, korku ve utançla kısa bir süre baktı bana.

Annemin yarağını ağzından çıkartması Abuzer’in hoşuna gitmedi. Çenesini sıkıp, “Sen devam sürtük!” dedi öfkeyle. Annem ses çıkartmadan kaldığı yerden devam ederken Abuzer de başını iki eliyle üstten sıkıca tutmuştu. İlk başta inik olan yarağı annemin emmeleri ile kalkmaya başlamıştı. Annem şimdi başını ileri geri oynatarak yarağını emerken sağ eliyle de sıvazlıyordu. Gözleri kapalı halde dizlerinin üzerinde ileri geri sallanıyordu ara sıra.

Abuzer’in yarağı kısa süre içinde bir roket gibi havaya dikilmiş ve annemin ağzını doldurmaya başlamıştı. Yarağının kafasının annemin ince beyaz yanaklarında yaptığı şişkinliği görüyordum. Annem yine gözleri kapalı, bazen sağ bazen de sol eliyle yarağını sıvazlıyor ileri geri oynattığı başı ile ağzına almaya devam ediyordu. Ara sıra gözlerini açıp ağzına gelen sıvıları parmağının ucu ile temizliyordu. Sonra da kaldığı yerden devam ediyordu. Abuzer’in yarağından akan zevk sıvılarıydı bunlar.

Yüreğim çaresizce güm güm diye atıyor, karşımda yaşananları bir sinema filmi izler gibi izliyordum. Abuzer annemin başını sıkıca tutmuş şimdi kendisi yarağını ağzında ileri geri oynatıyordu. Annemin gözlerinden akan yaşlara dudaklarından ve çenesinden akan salyalar, tükürükler karışıyordu. Öğürür gibi sesler çıkartıyordu.

Bu ara annem başını öbür tarafa çevirmek istediğinde Abuzer yarağı ağzında olduğu halde annemin başını tutup bana çevirdi. O an annemle göz göze geldik. Annemin yaşadığı utancı hiçbir kelime anlatamazdı. Benim de ondan aşağı kalır yanım yoktu. Abuzer hem bana hem anneme ağır küfürler edip durdu bu anlarda.

Abuzer dizlerini biraz öne kırmış ve eğilmişti. Annemin başını benden yana çevirmiş sıkı sıkı tutuyor, onun hareket etmesine engel oluyordu. Annem boştaki ellerini havada sallıyor, zaman zaman Abuzer’in kalçalarını tutuyor ama çoğunlukla kendini kaybetmiş şekilde oraya buraya oynatıyordu.

Abuzer annemi ağzından sikiyordu. Ona sakso çektirmiyor, ağzından sikiyordu resmen. Yarağı artık kocaman kalın bir patlıcana dönüşmüştü ve annemin boğazına kadar girip çıkıyordu. Annem gözlerini benden kaçırmaya çalışsa da içinde olduğu durumda bunu yapamıyordu. Ben de Vakkas’ın kafama dayadığı silah nedeniyle ne başımı eğebiliyordum ne de gözümü kapatabiliyordum. Karşıma, anneme bakmaktan başka çarem yoktu.

Vakkas da benim gibi olan biteni izlerken fermuarını açıp dışarı çıkardığı yarağını okşamaya başlamıştı. Sağ eliyle silahı tutarken sol eli> yarağındaydı. Kara kuru, ince uzun bir adam olan Vakkas’ın yarağı da uzun kara bir patlıcan gibiydi. Bir bana bir anneme bakıyor ve pis pis sırıtıyordu.

Zaman ilerledikçe Abuzer’in yarağı annemin ağzına ancak yarısına kadar girer olmuştu. Annemin ağzı daha fazla açılmıyordu. Gözyaşları, tükürükler, salya ve sümük hepsi birbirine karışmıştı. Abuzer adeta bir kadını domaltmış sikiyormuş gibi sikiyordu annemin ağzını. Kasıkları annemin ağzına şiddetle vuruyordu. Şişmiş ve küçük birer topa dönüşmüş taşakları sallanıyor, annemin çenesine çarpıyordu ara ara.

Abuzer’den böğürtüler, homurtular ve inlemeler gelmeye başladığında hareketleri de çoğalmış, hızlanmıştı. Annem artık nefes almakta bile zorluk çekiyordu. Abuzer’in zorla benden yana çevirdiği uzun beyaz yüzü kıpkırmızı olmuştu.

Derken odanın içi Abuzer’in ayı gibi çıkardığı seslerle çınlamaya başladı. Annemin ağzındaki yarağından akan koyu beyaz dölleri gördüm. Annemin ağzından çenesine, türbanına ve pardesüsüne akıyordu döller. Abuzer annemin ağzına boşalmıştı. Boşalırken de ileri geri hareketlerle yarağını annemin ağzına sokup çıkartmaya devam etti.

Sonunda durduğunda çıkardı yarağı ağzından. Annem başını öbür tarafa çevirdi, ellerini ağzına götürüp öğürmeye başladı. Vücudu sarsılıyordu. Bu sırada Vakkas kirli bir el havlusunu anneme uzattı. Annem havada kaptığı havlu ile ağzını kapattı. Uzun uzun öğürmeye devam ederken kusacağını sandım ama aksine kusmadı. Abuzer’in ağzına akıttığı döllerini yutmuştu.

Kendine geldiğinde havlu ile yüzünü gözünü de sildi. Ağlaması kesilmişti. Dizlerinin üzerindeydi halen. Bana hiç bakmıyordu. Abuzer Vakkas’a, “Hadi aslanım, geç bakalım sıra sende!” dedi sırıta sırıta. Sonra da, “Bu karı yanıyor ha, manyak yanıyor hem de. Karı milletinden iyi anlarım ben, acayip yanıyor. Görüntüsüne bakma. Yanmayan karı döl yutmaz Vakkas, yanmayan karı döl yutmaz, bu orospu hepsini yuttu!” dedi gülerek. Sonra da suratıma bir tokat atıp, “Senin anan yanıyor lan orospu çocuğu, baban hiç sikmemiş mi bu garibi?” dedi kahkaha atarak.

Babam öldüğünde 70 yaşındaydı, annemle aralarında 20 yaş fark vardı, son birkaç senesinde de yatalaktı. Doğal olarak annem uzun yıllardır cinsel ilişkiye girmemişti. Bir kadın olarak onun da cinsel ihtiyaçları vardı elbette, ama bunun Abuzer tarafından böyle dile getirilmesi kanıma dokundu. Annem için, “Yanıyor bu kadın!” demesi beni çok sinirlendirdi. Hatta annemi sikecek olmasından bile çok. Ama sinirlensem de yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

Derken Vakkas elindeki silahı Abuzer’e uzattı ve soyunup annemin önüne geçti. Çoktan kalkıp sertleşen yarağını tutarak, “Hadi bakalım, sıra bende!” dedi sırıtarak.

Annem fısıltılı bir sesle, “Çocuğu çıkarın dışarı, Allah aşkına çıkarın!” dediğinde, Abuzer, “Çıkmayacak ulan!” dedi sinirle. Sonra da annemin kafasına tokat attı. Annem sesini çıkartmadı bu tokattan sonra. Gözlerinden akan birkaç damla yaşı sildi. Başını kaldırıp, “Dizlerim ağrıdı, şu yastığı verin bari!” dedi Vakkas’a.

Vakkas yatağın üzerindeki kirli yastığı alıp uzattı anneme. Annem bunu dizlerinin altına koydu. Şimdi Vakkas’ın yarağını ağzına alacaktı…